Harıl harıl yanan odunların alevi isten kararmış duvarı aydınlatıyordu. Doktorun odasının caddeye bakan tarafında bulunan soba, az sonra gökyüzüne fırlamaya hazırlanan bir uzay roketi gibi gümbürdüyordu. Yanan odunların çıtırtıları ağır ağır yağan kara eşlik ediyor, gençken heyecanla izlenen filmlerin sonundaki mutluluk manzaralarını andırıyordu. Doktor sandalyesinden kalktı. Cam kenarından kaldırımda yürüyenleri izledi. Paltolarına sıkı sıkı sarılan bu siyah lekeler kabuğuna çekilen kaplumbağalardan farksızdı. Ellerini sobaya uzattı. Biraz ısındıktan sonra kitaplığa yöneldi. Bu sırada ahşap merdivenleri gıcırdatarak gelen ayak sesleri duyuldu. - Nasılsın doktor. - İyiyim. Seni bugün beklemiyordum. - Aslında bugün randevumuz olmadığını biliyorum ama... İçeri giren adam sözlerini tamamlayamadan doktor el işaretiyle köşede duran koltuğu gösterdi. - Zaten bugün beklediğim kimse yoktu. Evde yapacak bir şey bulamadım. İnsan nerede mutlu olursa eninde sonunda oraya g...