Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

XXXX1

  Başıma türlü belalar geldi bugün yine. Yine diyorum çünkü bu tür şeyler hayatımın ayrılmaz birer parçası olmaya başladı. Hatta bazı zamanlar ki böyle zamanlar nadiren olur yaşadığım sevindirici şeyler bile birer bela gözüyle bakmaya başladım. Genel bir keder duygusu içimi çepe çevre sarmış durumda. Bilmiyorum belki durumum o kadar da kötü değildir ama ben öyle hissediyorum. Bununla beraber başımıza gelen her kötülüğü sıcaklığı geçtikten sonra unuttuğumuz gibi unutuyorum yaşadıklarımı. Unutmak belki de insanoğlunun sahip olabileceği en büyük yetenek. Sahip olabileceği diyorum çünkü herkes bu yeteneğe sahip değil. Ben de değilim. Olması için uğraştığım şeyleri çabucak unutuveriyorum. Önceden dünya klasiklerini okumayı isterdim. Sonradan bu kitapları okuma imkanı elde ettiğimde hiç de sevinmedğimi hatta üzüldüğümü hatırlıyorum. Belki de hayallere ulaşmak insana üzüntü veriyor ama biz bunun farkında değiliz. Gezip görmeyi çok istediğim bir şehri gezme imkanı bulduğumda gezinti sonras...

story 4

Bölüm: 4 (Rahatlamanınn getirdiği endişe) Burak okuldan sonra sağa sola sataşmadan, hiç huyu olasa da kimseye karışmadan doğruca eve geldi. Okul şehir dışına yapıldığından dört sene boyunca şehrin öteki ucundaki evine varmak için epeyce yürümek zorunda kalmıştı. Şimdi okul bittiğine göre bu eziyetten de kurtulmuş oluyordu. Eve vardığında ÖSYM sınavından yeni çıkmış memur adayı gibi hayattan bezmiş bir haldeydi. Bir an önce oturup dinlenmek için bahçenin çürümeye yüz tutmuş tahta kapısını var gücüyle tekmeleyip içeri girdi.   - Oğlum şu kapıyı tekmeleme diye kaç kere söyleyeceğim? Zaten yerinde zor duruyor. Alacağını tahsil etmeye gelen senet mafyası edasıyla yaka paça dağılmış,ceket omuzda kravat arka cepte içeri giren Burak çocukluğundan bu yana kulağına çalınan bu sözlere aldırış etmeden doğrudan ön bahçede duran eskimiş kanepeye attı kendini. Gömleğinin, zaten birkaç tanesi yaşama şansını yakalayan düğmelerini çözdü.  - Anne bana bugün hiç dokunma. Şu lanet olası, adı ...

story 3

Bölüm 3: (Okulda son perde)  Okulun kırık dökük parke taşlarıyla döşeli, duvarları nemden çürümeye yüz tutmuş, terkedilmiş bir hastane bahçesini andıran avlusunda tüm öğrenciler toplanmış tam tepelerinden onlara bir cehennem azabı gibi gülümseyen güneşin altında beklemeye koyulmuşlardı. Hayat damarları kurumuş bir dosta karşı son görevi yerine getirmek için toplanan bu insan yığını kısadan uzuna doğru iki sıra halinde dizilmişti. Okul müdürü Arif Bey yirmi seneyi aşkın süre öğretmenlik yaptıktan sonra 'ben bir yirmi sene de müdürlük yaparım' demiş, dediğini de yapmıştı. Çevresinden gelen 'artık şu eğitim sisteminin yakasından düş. Emekli ol da gençlerin önü açılsın.' şeklindeki uyarılara elindeki bayram şekerlerini kardeşiyle paylaşması istenen küçük bir çocuğun mızmızlığıyla cevap veriyordu.  ' Banane kardeşim. Sanki gençlerin önüne çivili barikat döşedim. Hem müdürlük görevi öyle çoluk çocuğun eline verilecek iş değil. Müdürlük yapmak için evvela belirli bir yaşın...

storytel 2

  Bölüm 2; (Karne günü) Okulun en üst katının koridorlarında son sınıf sözel bölümün sınıf öğretmeni Felsefeci Hayri hocanın yumurta topuklu ayakkabısının tıkırtıları duyuldu. Sınıf kapısından yolunu gözleyen bir öğrenci hocanın geldiğini görür görmez 'Gençler koridorun sonu göründü. Tünelin ucundaki ışık bize doğru yaklaşıyor. Hayri hoca hiç hayra alamet olmayan bir şekilde sınıfa doğru geliyor. ' dedi ve doğruca en ön sıradaki yerini aldı. Hayri bey hışımla sınıfa girdi. Elinde az sonra bu lise son sınıf öğrencilerine dağıtacağı karneler vardı. Elindekileri masanın üzerine bıraktı. Sandalyesini çekti ve oturdu. Bu anlarda sınıftan çıt çıkmıyordu. Satrançta rakibinin hamlesini bekleyen oyuncular gibi bir süre bu sessizlik devam etti. Bu arada Hayri bey karneleri karıştırıyor, arada bir ağzından 'sizin yapacağınız işin kuyruğuna teneke bağlayıp sokakta gezdireyim' 'seninkine zaten bakmaya gerek yok' ' bu nasıl karne notları lan bir,bir,sıfır,bir,sıfır,sıfır,...