Ana içeriğe atla

story 4

Bölüm: 4 (Rahatlamanınn getirdiği endişe)

Burak okuldan sonra sağa sola sataşmadan, hiç huyu olasa da kimseye karışmadan doğruca eve geldi. Okul şehir dışına yapıldığından dört sene boyunca şehrin öteki ucundaki evine varmak için epeyce yürümek zorunda kalmıştı. Şimdi okul bittiğine göre bu eziyetten de kurtulmuş oluyordu. Eve vardığında ÖSYM sınavından yeni çıkmış memur adayı gibi hayattan bezmiş bir haldeydi. Bir an önce oturup dinlenmek için bahçenin çürümeye yüz tutmuş tahta kapısını var gücüyle tekmeleyip içeri girdi.  

- Oğlum şu kapıyı tekmeleme diye kaç kere söyleyeceğim? Zaten yerinde zor duruyor. Alacağını tahsil etmeye gelen senet mafyası edasıyla yaka paça dağılmış,ceket omuzda kravat arka cepte içeri giren Burak çocukluğundan bu yana kulağına çalınan bu sözlere aldırış etmeden doğrudan ön bahçede duran eskimiş kanepeye attı kendini. Gömleğinin, zaten birkaç tanesi yaşama şansını yakalayan düğmelerini çözdü. 

- Anne bana bugün hiç dokunma. Şu lanet olası, adı batası, yan tahtalara gelesi, soyu kuruyası, daha bilmem nesi bahtımın karası okulu bitirdim bugün. Son karnemi de uçak yapıp emanet ettim göklere.

- Nerede karne bakıyım, diyerek mutfaktan bahçeye açılan kapıdan çıkageldi annesi.

- Ya dedim ya. Uçak yaptım fırlattım gökyüzüne. Tekrar uçurmak için yerden almaya bile tenezzül etmedim. 

- Aferin. Alkışlıyorum seni. Milletin evladı...

Canan hanımın sözü yarım kalmıştı. Burak bu milletin evladı ile başlayan cümlelerden kan davalılarından kaçar gibi kaçıyordu. Annesinin cümlesini tamamlamasına izin vermeden 'Millet de evladı da umurumda değil. Ne milletmiş arkadaş? Kim bunlar ya? Doğduğumdan beri peşimi bırakmıyorlar. Bir düşün yakamdan artık be! Ben batakhaneme gidiyorum ana. Sadece don, atlet getirmek için hafta sonları uğra bana. Beni benimle bırak bebeğim.'

- Aman be. Laf da söyletmiyorsun kendine. Bak sarma yaptım ha. Acıkınca çık da batakhanenden gel mutfağa ye. Senin ayağına yemek falan getiremem paşam, diye bağırdı  odasına gitmeye koyulan oğluna. 

Burak bu habere sevinmişti. Sarma en sevdiği yemekti. Annesi de övünmek gibi olmasın en ince yaprak dolmalarını sarmasıyla meşhurdu. Mahallede birine dolma mı sarılacak hemen Canan hanım çağrılır, komşular dedikodu yaparken bütün iş ona yaptırılırdı. Burak'ın yüz ifadesi birden değişmiş, hoşlandığı kıza yaptığı çıkma teklifi kabul edilmiş gibi pis pis sırıtmaya başlamıştı. Annesinin boynuna sımsıkı sarıldı. 

- Hey gidi anam be. Sen bana böyle şeylerle gel kanki. Şu üzerimi değiştirip hemen damlıyorum senin mekana. Bekle beni.

Burak'ın anne ve babası o daha çok küçükken ayrılmışlar Burak'ı ise annesi Canan hanım tek başına yetiştirmişti. Aralarında anne oğul ilişkisinden ziyade samimi bir arkadaşlık ilişkisi vardı. Mutlulukları, hüzünleri, hayalleri hep biri birine bağlıydı. Aslında Canan hanım da oğluyla beraber büyümüştü. 

Burak 'batakhanem' dediği odasının yolunu tutarken annesi de yüzünde 'Ben ne yapacağım bu oğlanla' der gibi bir ifadeyle mutfağa geçti. 

Batakhaneye üst tarafı buzlu camla kaplı ahşap bir kapıdan giriliyordu. Burada bahçeye açılan büyükçe bir pencere ve onun hemen önüne konulmuş ufak bir sehpa, boyası dökülmüş demir bir karyola, ufak bir kitaplık bulunuyordu. Yerde oraya buraya serpilmiş serseri mayın gibi duran  kablolar, üzerine basılmadan odada gezinmeyi olanaksız kılıyordu. Burak elektroniğe meraklıydı ama bu konuda da hayatta karşılaştığı diğer konularda olduğu gibi umarsızdı. Odanın hemen her  köşesinde elektronik parçalar, devreler, piller, dinamolar ve daha birçok döküntü - annesi bunlara döküntü diyordu - bulunuyordu. Odaya girdi. Hiç hatırlamak istemediği kötü hatıralarını unutmak istermişçesine hemen okul kıyafetlerini çıkardı. Onlara kalabalık bir sokakta rastgeldiği eski bir dosta bakar gibi son bir kez baktı. Yatağının altında en görünmez yere tıkıştırdı. Bu kıyafetleri çıkarırken sanki üzerinden bir kabuğu da atıyor gibiydi. Artık öğrenci değildi. Üniversiteye gitmeyi hiç düşünmemişti. Annesinin bu konudaki ısrarlarına rağmen artık öğrenci olmak istemiyordu. Okulu hiçbir zaman sevmemişti. Devamsızlık hakkını hep sonuna kadar kullanmıştı. Son sene işi iyice abartıp doktorların kanına girerek nasıl olduysa heyet raporu bile almış üç ay bu rapor sayesinde okula uğramamıştı. Okulu bu derece sevmeyen bir öğrenciyi üniversite okumaya zorlamak yeni gelini ilk günden yemek yapmaya zorlamak kadar imkansızdı. Burak dört sene boyunca üzerinde taşıdığı bu yüklerden artık kurtulmuştu. Şİmdi içinde bulunduğu bu ortam ona hayallerine bir adım daha yaklaşması için uygun görünüyordu. Hayalleri var mıydı? Hayatında daha önce hiç birşey hayal etmiş miydi? Bu soruların cevabını aslına bakılırsa kendisi de veremiyordu. 

Odasından çıktı ve yaprak sarması kokularının mahalle kadınlarının dedikodusu gibi yayıldığı mutfağa gitti. 

Mutfağın tam ortasında duran yuvarlak masa iki kişilikti ve Canan hanım yerini almış oğlunu bekliyordu. Burak yemek esnasında neredeyse hiç konuşmadı. Bir yandan okulu bitidiği için üzerinden semeri alınmış ve gezip dolanması için tarlaya salınmış eşek gibi hissediyordu. Öte taraftan içini kemiren tarif edemediği bir takım duygular daha vardı. Bu türden duygular insanın en sevinçli anında bu sevinci ona çok gören ve sanki bir yerlerde bir eksiklik var  ve ben bununla başa çıkmalıyım hissini veren duygulardı. Nereden geldiği belli olmayan bir belirsizlik korkusu içini sarıvermişti. Şimdi ne olacak sorusunun cevabını araması içinden gelen bir ses tarafından telkin ediliyordu. Belki de annesiyle konuşurken oldukça neşeli ve konuşkan bu çocuğun suskunluğu da içini saran bu duyguların bir ürünüydü. 

Anlam veremediği bu duygulardan sonra mutfak penceresinden gözlerini bahçede gezinen bir şeyi arıyormuş gibi kısarak dışarı baktı. Güneş henüz batmıştı. İçinden 'bunları düşünmenin zamanı değil, dur bakalım hayat karşımıza ne çıkaracak? Belki her şey çok güzel olur.' diye geçirdi. 

Her şeye rağmen hayatın kendisine iyi şeyler getireceğini düşünüyordu. Yüzündeki karamsarlık ifadesi yerini hafif bir gülümsemeye bıraktı. Yemeğini iştahla yemeye koyuldu. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MİLLÎ MÜCADELE (HAZIRLIK DÖNEMİ)

✎ Mondros Ateşkes’i imzalandığı sırada Adana’da Yıldırım Orduları Komutanı iken halkı işgallere karşı mücadeleye davet etmiş, ayrıca burada Ali Fuat Paşa ile de görüşerek mücadelenin gerekliliği üzerinde bir kez daha durmuştur. Mustafa Kemal Anadolu’ya geçmeden önce geldiği İstanbul’da; Düşüncelerini yaymak için Fethi Bey ile birlikte Minber gazetesini çıkarmıştır İstanbul Hükûmeti (Damat Ferit Paşa), İngiltere’nin de baskısıyla, bölgeye çok geniş yetkilerle bir komutanın gönderilmesine karar vermiştir. Bu durum Anadolu’ya geçmek isteyen Mustafa Kemal’e aradığı fırsatı yaratmıştır. ✎ Mustafa Kemal, Damat Ferit Paşa Hükûmeti tarafından IX. Ordu Müfettişi olarak bölgeye atanmıştır. ✎ IX. Ordu Müfettişi göreviyle Samsun’a gönderilen Mustafa Kemal Paşa’nın yetkili olduğu iller arasında Sivas, Erzurum, Van ve Trabzon bulunmakta olup, ayrıca kendisine birtakım görevler verilmişti. ✎ Samsun’da Mıntıka Palas Oteli’nde kalan Mustafa Kemal Paşa, bölgede birtakım güvenlik tedbirler...

Borçlar özel isimsiz sözleşmeler

İSİMSİZ SÖZLEŞMELER (ATİPİK SÖZLEŞMELER) Unsurları ve özellikleri önceden kanunda belirlenmemiş sözleşmelerdir. İsimsiz Sözleşme Örnekleri: 1.       Sulh sözleşmesi 2.       Tek satıcılık sözleşmesi 3.       Satış için tevdi sözleşmesi 4.       Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi 5.       Garanti sözleşmesi İsimsiz Sözleşme Türleri: 1.        Karma Sözleşmeler:  Kanunda düzenlenmiş sözleşme tipine ait unsurların kanunun öngörmediği tarzda bir araya gelmesi ile oluşur. Ör: Hastane kabul sözleşmesi (Kira +vekalet + hizmet) a.        Karma Kombine Sözleşmeler:  Taraflardan biri birden fazla edim yükümlülüğü altına girerken karşı taraf tek bir edim yükümlülüğü altına girer. Ör: Hastane kabul sözleşmesi b....

TBMM İÇTÜZÜK

TBMM İÇTÜZÜK [okundu] Üye   tamsayısı   altıyüzdür.   Türkiye   Büyük   Millet   Meclisi   üyeliklerinde boşalma   olması üye tamsayısını değiştirmez. Türkiye   Büyük   Millet   Meclisi   Genel   Kurulu,   milletvekili   genel   seçimi kesin   sonuçlarının   Yüksek   Seçim   Kurulunca   ilanını   takip   eden   üçüncü   gün   saat   14.00’te çağrısız olarak toplanır Milletvekilleri   andiçerek   göreve   başlarlar.   Andiçmekten   imtina   eden   milletvekilleri, milletvekili   sıfatından kaynaklanan   haklardan yararlanamazlar. Cumhurbaşkanı   yardımcıları   ve   bakanlar,   atandıkları   tarihten   sonra   yapılan   ilk birleşimde andiçerler. Danışma   Kurulunun   önerisi   üzerine   Genel   Kurulca   başka   bir   kara...