Bölüm 2; (Karne günü)
Okulun en üst katının koridorlarında son sınıf sözel bölümün sınıf öğretmeni Felsefeci Hayri hocanın yumurta topuklu ayakkabısının tıkırtıları duyuldu. Sınıf kapısından yolunu gözleyen bir öğrenci hocanın geldiğini görür görmez 'Gençler koridorun sonu göründü. Tünelin ucundaki ışık bize doğru yaklaşıyor. Hayri hoca hiç hayra alamet olmayan bir şekilde sınıfa doğru geliyor. ' dedi ve doğruca en ön sıradaki yerini aldı.
Hayri bey hışımla sınıfa girdi. Elinde az sonra bu lise son sınıf öğrencilerine dağıtacağı karneler vardı. Elindekileri masanın üzerine bıraktı. Sandalyesini çekti ve oturdu. Bu anlarda sınıftan çıt çıkmıyordu. Satrançta rakibinin hamlesini bekleyen oyuncular gibi bir süre bu sessizlik devam etti. Bu arada Hayri bey karneleri karıştırıyor, arada bir ağzından 'sizin yapacağınız işin kuyruğuna teneke bağlayıp sokakta gezdireyim' 'seninkine zaten bakmaya gerek yok' ' bu nasıl karne notları lan bir,bir,sıfır,bir,sıfır,sıfır,bir... Sanki kodlama yapmış pezevenk ' 'Burak, bir, sıfır,sıfır,sıfır... Ulan altı sıfır atsan yine kurtarmıyor' türünden cümleler duyuluyordu. Bir süre sonra kaşlarını kaldırdı, elindeki karne tomarını masaya vurarak düzeltti,ayağa kalktı. Tek tek öğrencilerin isimlerini yüksek sesle okumaya başladı. İsmi okunan öğrenci karnesini almak için tahtanın hemen önünde duran hocanın yanına geliyor, hali metruk binadan hallice olanların kulağına birkaç satırlık hakaretler ediliyor, çoğunluğunu kızların oluşturduğu havuzlu villa saadetini anımsatan öğrencilerse yüksek perdeden övgülere mazhar oluyordu.
Karne dağıtma işi bittikten sonra Hayri hoca sıraların aralarında öğrencilerin yüzüne sanki kaybettiği bir şeyi arıyormuş da bulamamış gibi bakarak gezindi. Öğrenciler aralarında geyik muhabbeti çevirmeye başlayınca sınıfta bir uğultudur koptu. Gayet otoriter bir karakteri olan Hayri hoca parmaklarıyla tahtaya sertçe vurdu, o an tüm sesler kesildi. Hoca kelimelerin üzerine basarak yer yer sertleşen bir tonda konuşmaya başladı.
'Şimdi bazı karnelere baktığımda canım ülkem kaldırım mühendisliği alanında açık çekmeyecek diye seviniyorum. Gerçekten de ülkemizde son yıllarda gelişmekte olan boş gezene yevmiye yazma sektörüne yetiştirdiğimiz eleman sayımız depara kalkmış durumda. Böyle giderse perakende satış yapan marketlerde kasiyer lobisi bile olabiliriz. Ama gelin görün ki adam bizim Anadolu lisesinden mezun olmuş. Girmiş mahalle arası bir markette kasiyer olarak çalışıyor. İndirim günü akşamında arıyorum 'Evladım sizin markete yarın sabah elektrikli süpürge geliyormuş. Yengen alalım diye tutturdu. Sabahın bilmem kaçında henüz kargalar kahvaltısını yapmadan market kapısı önünde bekleyen yaşlı teyzelerden bize sıra gelmez. O izdihama girersek yaz günü asfalta yapışıp erimiş sakız gibi oluruz. Acısız çiğköfte gibi tek lokmada yutarlar bizi diyorum. Hocam siz bana felsefeden sıfır vermiştiniz,şimdi mi aklınıza geldim diyor. Sorduğum bütün sorulara Namık Kemal cevabı veren arkadaşa sesleniyorum. Ne yapsaydım? Felsefede Namık Kemal'den başkasını tanımam, aferin, yüz mü deseydim? Sanki ben keyfimden sıfır verdim. Adama bak ya!'
Hayri hoca bu konuşmadan sonra oldukça sinirlendi. Sesi konuşmanın sonuna doğru titremeye başlamıştı. Yüzü ter içinde kalmıştı. Cebinden çıkardığı pembe çiçekdesenli ipek mendille alnını sildi. Bir öğrenciyi kantine su almaya yolladı. Getirilen suyu içerken suratını ekşitti. Sonradan gönderdiği öğrencinin Burak olduğunu ve Burak'ın suyu tuvaletten doldurduğunu anladı ama yaş yetmiş iş bitmişti.
Öğrenciler boşluktan istifade kendi aralarında konuşmaya yeniden başlamışlardı ki zil çaldı.Herkes sınıf kapısının ardında hayalleri onları bekliyormuşçasına dışarı koşmaya başladılar. Tüm öğrenciler çıktıktan sonra Hayri hoca maça giden hababam sınıfının arkasından bakan Veysel Efendi gibi kalakaldı. İçinde umarsızlık vardı ama derinde bir yerlerde hayata yeni atılacak olan bu gençler için bir demet endişe tiyatrosu oynanıyordu. Karışık duygular içinde o da en son ayrıldı ve sınıf bu haliyle acımasız bir zaman değirmenini andırıyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder